Bir Çalıkuşu Romanı


Bir eğitimci olarak bunca zaman "çalıkuşu" romanını okumamış olmam özür kabul etmeyecek bir durum. Geç olsun da güç olmasın dedim. Bu hafta sınıf kütüphanesinden ödünç aldığım romanı okumaya başladım. Çalıkuşu'nun filmini ve dizisini baştan sona olmasa da izlediğimden karakterlere alışmam zor olmadı. Fakat romanı okurken "Burak Özçivit ve Fahriye Evcen"i tahayyül etmiş olmaktan ziyadesiyle üzüldüm kuzum. (romanın etkisinden henüz çıkamadım :)
Zira isterdim ki Feride benim hayalimde şekillensin. Bana özel bir Feride olsun. Neyse sağlık olsun. Roman da dizi gibi "avrupa sevdası" ile kaleme alınmış. O monşer.. Bir rahibe okulunda, insanların mutluluğu takdire şayan iken bizim anadolu okulunda "ca ceyli canım ceyli cala cula cab cub.." diyen çocukların yüzleri beş karış, hayattan bezmiş bir köşede oturuyorlarmış. Romandaki resim böyle..

Merak ediyorum resim gerçekten böyle miydi? Eminim değildi. Güzellik bakan gözde imiş. Güzel bakmayan güzel nasıl görsün. Yamuk bakan doğru nasıl görsün. Yazar bakmak istediği yerden bakmış fotoğrafa ve görmek istediğini görmüş sadece. Oysa, onun anlatımında dahi arka planda ne çiçekler gizliydi bilemezsiniz. Güya okulun eski müderrisi, çocuklara sürekli ölümü anlatıyormuş. Yani Feride'nin gözüyle kare böyle. Peki resim gerçekten böyle miydi? Eminim değildi. Yıllarca "falakaya yatıran din öğretmeni" imajı kazandı ya zihnimize.. Her filmde her romanda aynı tipleme, aynı karakter konuldu önümüze. Halbuki daha geçenlerde bir öğrencim şöyle dedi:
"Hocam, neden din öğretmenleri hiç sinirli olmuyor?" "Siz hiç kızmıyorsunuz, peki ama neden?"
Çocuk bile bu durumu tuhaf buluyor. Tam tersi olması gerekmez mi? Bz öyle biliyoruz :))

Bu arada bugün, mevzu bahis mezarlık ziyaretlerine geldi de, bundan sebep kendimi o kara çarşaflı bed yüzlü, kötü bakışlı köy öğretmeniyle özdeşleştirmiş olabilirim. Çocuklara ölümden bahseden bir öğretmen :)) O yüzden diyorum ya resim oradan gerçekten böyle mi görünüyor? Ki ben "ölülerden korkmayın, ne yaparsa diriler yapar" demiştim. "Ölüm güzel şey, perde arkasından haber, hiç güzel olmasa ölür müydü peygamber" diye ölümü süslemiştim. "Hocam öyle anlatıyorsunuz ki insanın öldükçe ölesi geliyor" diyeceklerdi neredeyse :))
 
Esasında ben de kendimi bir çalıkuşu gibi görüyorum. Geçmişini arkasında bırakıp bilmediği diyarlarda sıfırdan hayata başlayan, hayatı ile başkalarına hayat olmayı amaçlayan bir çalıkuşu.. Tek farkla. Bu çalıkuşu öz ve öz, bizim memleketin çalısının kuşu. Avrupa çalısının değil. O bir din hocası ama falakasız.. Öldüren değil güldüren bir din hocası.. En azından buradan bakınca resim böyle görünüyor. Bu "kara feraceli" bed suratıma "dünyanın en güzel öğretmeni" yalanını başka türlü söyletmek mümkün olmasa gerek.. İşte bu yüzden diyorum ya güzellik bakan gözde diye.. Çalıkuşu romanına bir de o öğrencilerin gözünden bakmak gerek.. Ancak o zaman karanlıklar içinde ateş böceklerini görmek mümkün olur..

Yorumlar

  1. Şu yaşıma kadar cidden sevebildiğim tek kadın Çalıkuşudur. Huyu, suyu, güzelliği vs. dört dörtlük, gerçi gerçek bir karakter değil ama olsun. Ona laf söyletmem tamam mı. O koreli oğlanlanların ağzını burnunu kırarım yoksa :)

    YanıtlaSil
  2. Benim değil de koreli oğlanların ağzını burnunu kırıyor olman güzel :)) Çalıkuşuna değil Reşat Nuriye sitem var yazımda.. Yoksa bir kuşla ne alıp veremediğimiz olabilir ki :))

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar