Medine Müdafisi Fahrettin Paşa


Gariptir, Kurtuluş mücadelesi denilince aklımıza yalnızca bugün ki "Türkiye" toprakları gelir. Halbuki o günlerde Osmanlı'nın her karış toprağında, her bir ferdinin dudağında kutlu bir kurtuluş türküsüdür yanıyor, döküldüğü yeri yakıyordu. Doğu'da Kazım Karabekir, Güneyde Sütçü İmam, Batıda Hasan Tahsin ve daha niceleri.. Elini taşın altına korkusuzca koymuştu her biri. Yalnız bir farkla. Doğunun da doğusu, batının da batısı vardı. Belki kitaplarda anlatılmadı belki duymadık, duyurulmadık ama güneyin de güneyi vardı esasında.

Fahrettin Paşa işte o güneyin güneyinde, insanlığın en değerli toprağını müdafaa ile görevliydi. Bu toprak değerini yeraltı zenginliklerinden, konumundan ya da durumundan değil içinde defnedilen "nurların nuru"ndan alıyordu. Orada göz bebeğimiz, İslam güneşimiz, başımızın tacı mübarek efendimiz yatıyordu. Fahrettin Paşa ve arkadaşları o mübarek insanı yeri geliyor çekirge yiyerek koruyorlardı. Birinci Dünya Savaşı'nda mağlup olunca adı "büyük" kendileri beş para etmez devletlerle masaya oturmak zorunda kaldık. İş bu masada İngilizler, artık Medine'yi terk etmemiz gerektiğini "kibarca" bize zikredince Osmanlı hükümeti tarafından Fahrettin Paşa ve arkadaşlarına ellerindeki silahları onlara teslim edip İstanbul'a geri dönmeleri emredildi. 

Fahrettin Paşa için bu dünyada yaşayacağı en zelil andı. Nasıl, alemlerin sultanını koruyamaz nasıl onu burada mahsun bırakıp giderdi? Koşarak Peygamberin kabrinin bulunduğu hücre-i saadetin içine girdi. Elindeki silahı kabri başına yaslayıp;
"Seni koruyamadık efendim, affet bizi. Ama bir gün geri döneceğiz. Biz gelene kadar bu silahlar size emanetimiz" diyerek gözyaşları içerisinde Medine'yi terk etti.

Bugün, Şerif Hüseyin'in torunu, dedesinin izinde Fahrettin Paşa'ya "hırsız" deme küstahlığında bulunmuş. O kim oluyormuş da, bizim dedemize dil uzatabiliyormuş!! Geri dönüp bir baksın, bizim dedemiz Peygamberini korurken onun dedesi ne yapıyormuş?!!!

Yorumlar

Popüler Yayınlar