Kızıl Goncalar

En son Kızılcık Şerbeti'nden bahsedip mekanı terk etmişim. Dönüşüm de yine Kızıl bir mesele ile olsun madem. Kızıl Goncalar diye bir dizi yayınlandı geçen hafta Fox Tv'de. Kanal Fox olup konu "din" olunca insan ister istemez bir önyargı ile başlıyor izlemeye. Hatta eminim bir çok kişi sırf bu nedenle diziyi izlemeyi dahi düşünmeyecektir. Ben deniz meselelere hep objektif bakmak gerektiğini düşünüyor, önyargısız olmak istiyorum. Bu nedenle önce diziyi izliyorum, sonra fikrimi yazıyorum.

Efendim bu sene dizi sektöründe bir "dindar insanlar" furyası var. Yıllarca hiç bir şekilde TV de yer almayan karakterler 2023  ile birlikte hemen hemen her kanalda büyük reytinglerle izleniyor. Bu durumu hızlı bir geçiş aşaması olarak değerlendiriyorum. Bir senaristin gerçek manada hikayelerini yazdıkları insanların hayatından gelmiyor ve onların ortamını görmüyor ise gerçekçi bir hikaye ortaya çıkarması elbette zor. Bu anlamda "dindar" tarafı anlatırken daha baskıcı yahut katı kurallara sahip insanlar olarak betimlemelerini de çok normal buluyorum. Kızılcık Şerbeti dizisinde de olduğu gibi karakterler gerçekten doğru analiz edilip yazılamıyor maalesef. Kızıl Goncalar dizisinin de ilk bölümünde gördüğüm durum benzer şekilde. Tırnak içerisinde dindar dediğimiz kesim daha keskin ve sert anlatılmış, oyuncular da yine aynı şekilde oynuyorlar rollerini. Aksine yine "modern" diyeceğimiz taraftaki insanlar daha insancıl gösteriliyor. Bu bir dizi diyip meseleyi kapatabiliriz fakat eğer daha gerçekçi bir pencereden yazılmak isteniyorsa böyle olmamalı. "İnsan" hikayeleri kapsamında "iyi" ve "kötü" işlenirse çok daha kaliteli bir iş ortaya çıkacaktır ki bunun içinde biraz demlenmek lazım.

Dizideki mekanlar Fatih semtine ait. Tarikat elbiseleri de ve kapalı kadınların giyimleri de hikayenin İsmailağa tarikatına ait olduğu hissini oluşturdu bende. Kız çocuklarının okutulmaması, medrese eğitiminin olması ve özellikle "efendi hazretleri" hitabının kullanılması da bu tezimi savunur nitelikte.

Daha evvel Mahmut Usta Osmanoğlu'nun vefatından yazdığım yazımda da anlattığım gibi ben de bu cemaatin etkisi altına aldığı bir babaanneye sahip olduğum için okutulmayan bir kız çocuğuydum. Ve yine babaannemin daha küçük bir kız çocuğu iken götürdüğü sohbetlerde tanıdığım bu insanlar gerçekten kırmızı çizgileri çok keskin olan insanlar. Yıllar sonra o mahallede öğrenci okutmak nasip olan bir öğretmen olarak da hayatımın dönüm noktalarında hep bir şekilde yollar kesişti bu grupla. Bugün geldiğim noktada bildiğim bir şey var ki evet nerede bir tarikat ya da cemaat varsa orada ticaret ve menfaat de vardır fakat aynı zamanda samimiyet de vardır. Birileri sömürür diğerleri sömürülür. Bu döngü içerisinde olan hep samimi inananlara olur. Ve samimi olanlar her zaman çoğunluktadır. Diziyi yaparken bu hassasiyetin gözetilmesi gerektiği kanaatindeyim.  Üzüm yiyelim bağcıyı dövmeyi adalete bırakalım derim ben.

Şimdilik bu kadar olsun. Diğer bölümler yayınlandıkça belki uğrarım buralara..

Selametle kalınız.

Yorumlar

Popüler Yayınlar